6 Mayıs 2012

Hüseyin Keskin - 1461 Trabzon Değil Wisla Krakow

Geçtiğimiz hafta sonu Trabzon’da her ne kadar gündemin ilk sırasını Galatasaray maçı ve şike iddiaları işgal etse de başka bir maçın sonucu da büyük bir merakla bekleniyordu: 1461 Trabzon-Bandırmaspor. 2.Lig Kırmızı Grupta son haftalara yaklaşılırken ilk ikinin maçından ne sonuç çıkacağının taraftarda neden bu kadar büyük bir merak uyandırdığı konusu dikkatimi çekti. Evet, artık tüm dünyanın da bildiği gibi Trabzon şehri futbolla yatıp, futbolla kalkıyor ve haliyle bir üst lige yükselmek için son derece önem taşıyan bu maçın sonucunu beklemeleri de onlar açısından son derece normal. Lakin bu ilginin arka planında yine Trabzonspor sevgisinin olduğunu şöyle açıklayabilirim: 2008 yılında ara takım uygulamasına giden Şener yönetimi, Değirmenderespor kulübünü bünyesine katmış ve ismini önce Trabzon Karadenizspor olarak, geçen sezon da 1461 Trabzon olarak değiştirmiştir. Maksat, gelecek vaat eden oyuncuların sürekli forma giyebilmelerini sağlamak yani Trabzonspor’a kazandırmak. O tarihten beri de Trabzonspor taraftarı büyük beklentiler içerisinde yeni gelecek Fatihleri beklemekte. Yalnız bugüne kadar durum pek de iç açıcı değil. Bu uygulamayla A takıma sadece Mustafa Yumlu kazandırılabilmiştir. Ersun Yanal’ın A takımda kısa bir dönem şans tanıdığı, Broos’un yaz kampında denedikten sonra 1461’e gönderdiği Göksu Alhas gibi isimlerin yıllardır taraftarın beklediği patlamayı gerçekleştirememiş olması, bu uygulamadan doğan beklentiyi sorgulatır hale getirmiştir.
Trabzonspor’un son yirmi yıllık transfer politikalarına baktığımızda -sanırsınız- ara takımlar Dinamo Tiflis ve Wisla Krakow olmuştur. Arveladzeler ile başlayan Tiflis-Trabzon uçağının son yolcusu Jamarauli olmuş -ki sadece Şota’nın varlığı diğer fiyaskoları hafifletmiştir- ve ismini telaffuz etmeyi öğrenirken dahi zorlandığımız Szymkowiak’ın ilk sezonundaki büyüleyici performansının ardından umutlandığımız Krakow-Trabzon hattı ise Brozek Kardeşler ve Adrian’ın bu sezonki tüyler ürperten (ürpermek: Korku, tiksinti, üşüme vb. yüzünden tüylerin dikilip derinin nokta nokta kabarmasıyla görülen ani titreme) performanslarından sonra umarım bir daha açılmamak üzere kapanır. Krakow/Polonya-Trabzon birlikteliği ne zaman parazit yaşamdan mutual yaşama evrilirse tekrar o zaman başlamalıdır. Aksi takdirde fiyaskolar listesinin Polonya ayağı futbolseverlere boş umutlar dağıtmaya devam edecektir.
Avrupa futboluna baktığımızda altyapıların, pilot ve ara takım uygulamalarının ne kadar büyük önem taşıdığı su götürmez bir gerçek. Fakat ülkemizde yıllardır bu uygulamalardan istenilen sonuçların bir türlü alınamamasının nedenleri üzerinde durulması gerektiği kanaatindeyim. Kurumsallaşma sıkıntısı mı, eğitim yetersizliği mi yoksa tüm bunların müsebbibi günü kurtarma hastalığı mıdır bizim derdimiz?